Sosyolojik Bir Öge Olarak Halk Dansları
Müzik, insanların ilkel dönemden beri
hayatının nüvelerinde yer tutan ve tarihi insanla yaşıt olan bir tanım
kümesidir. Tanım kümesi olarak adlandırmam müziği bir kılıfa sokmak yerine
eklektik bir halle evrim sürecine tanıklığından ileri gelir. Çünkü, ilk önce
ses keşfedildi. Sonra insanların doğada kullandığı araçlarla ses çıkarma
kabiliyeti görüldü. Neandertallerin araç kullanma kabiliyeti mevcuttu. Ve bu
kabiliyeti deneme yanılma metoduyla türevlediler. Bir kaya parçasını ağaca
vurma, çakmak taşı olarak kullanma, avcılıkta kullanılan araçları yerlere vurma
vb. eylemlerle müziğin temel odağı olan ritim ilk insanların müziğe dair
keşfettiği bir yeti oldu. Eş zamanlı olarak, sesin kullanımı da bu sürece dahil
edilebilir. Nitekim insan sesi, iletişim aracı olmakla birlikte ilk çıkan
seslerin çeşitli ünlemler olduğu da muhtelif kaynaklarda artık genel kabul
gören bir bulgudur.
İnsanların avcı toplayıcı çağlarda,
kullandığı araçlar ilk yerleşim kümeleri olan mağara düzeninde hayatın en
önemli araçları olarak görülür. Nitekim avcı toplayıcı insanın, avlanmak için
kullandığı silahların örneğin su kamışından yapılan bir mızrağın esnemesi
hesaba katılırsa avladığı bir hayvanın kılını esnek bir kamışa bağlayarak yaylı
çalgıların ilk atasını yapmış olma fikri gayet makul bir hipotez olarak
kurulabilir. Neticede avlanmak için kullanılan yay, gayet tabidir ki ilkel bir
enstrüman olarak da görülebilir. Günümüzde, Afrika Kabilelerinin halk
danslarının temaları incelendiğinde bu ve benzeri hipotetik yaklaşımlar
kendilerine sınama alanları bulurlar.
Müziğin ritim ve sesle başlayan yolculuğu
yerleşik yaşama geçen kabilelerde klanlaşma aşamasında da yer tutmuş, belki de
müzik ilk kimlikleşme hareketi olarak görülmüştür. Kimlikleşme hareketidir
zira, müziğin ritmi türü ortaya çıkmıştır. Ve bu tür, kendisini bir ortak payda
olarak öne çıkarmıştır. Artık, insanların yerleşim yerlerinde kullandığı
araçlar coğrafyanın el verdiği ölçüde türevlenirken, müzik aletleri de aynı
türevlemelerle kendini büyütmüştür. Nefesli çalgıların coğrafyası yaylı
çalgıların coğrafyalarıyla buluşmuştur. Ve insanlık; yürüyüşü boyunca kendisini
geçtiği her yerin materyalleriyle etkileşime sokmuştur.
Kabilelerin klanlara dönmesi ve etki
alanını genişletmesi, kullanılan müziğin artık yeni bir türev de kendisini
ifade etmesine olanak tanımıştır: Dans. Dansın ortaya çıkışı kuşkusuz
ritimlerin duygusal ifadesidir. Bu duygusal ifade ediş şekli, konar göçer
klanlarda ritüellerin de vazgeçilmezi olmuştur. Özellikle paganik ve/veya
politeist kültürler müziğin ritmini dini bir aşamaya da geçirmiştir. İnsanların
daha iyi yaşam için, daha sıcak ve daha sulak alanlara doğru göç yürüyüşü
gidilen coğrafyada “land citizen” (toprak vatandaşı) olarak adlandırdığım
yerleşik/önce gelmiş kişi,grup ve/veya klanlarla yaşam alanı üzerindeki
mücadele savaş koşullarını da doğurmuştur. Ve insanları bu amaç birliği
savaşına güdüleyecek olansa ritim olmuştur. Çalınan büyük kösler,boynuz
boruları, tamtamlar savaşın moral güdülemesi olarak düzenli düzensiz savaşçı
birlikleri ortaya konulan amacı spiritüel boyutlarla da pekiştirmiştir. Ve aynı
ritim, artık klanların ortak müziğine dönüşmüştür. Örneğin, bir boynuzdan çıkan
o davudi uğultu duyulduğunda paganik Vikinglerin veya aksak ritimli bir davul
Afrikalı bir kabilenin, düşük ve ritmik vuruşlu davulsa Orta Asya menşeli
halkların ses işareti olarak bilinir hale gelmiştir.
Savaşların ve dini ritüellerin
motivasyon aracı olan müzik; savaşsız zamanlarda da kitlelerin kültür kodlarına
eşlenmeye başlanmış, savaş dışında geçen zamanlarda coşku, kutlama, dini bir
ritüelde ayin tamamlayıcısı veya kültürel bir ritüelde (düğün, toy, dernek
v.s.) de eğlence amacıyla ele alınmıştır.
Kültürel yaşamın içerisinde yer alan
danslar land citizen diye işaretlemeye çalıştığım bireylerin otokton hale gelen
yapısının kimlik işareti olarak da görülmüştür. Tabi her otoktonun kendine özgü
refleksleri oluşmuştur.
Yüzyıllara
yayılan yerleşim hamlesinde, halklara ait en önemli aktarım aracı da halk
dansları olmuştur. Halk dansları, içinden çıktığı alanın kültürel ve dini
reflekslerini barındıran, yaşam coğrafyasına sıkı sıkıya bağlı ve o yapı için
çeşitli işaretleri bünyesinde tutan bir kültür aracıdır.
Dans
örneklerinde halkların inanç ve sosyal hayatlarına ilişkin ipuçları yer alır.
Bu ipuçları, bir toplumu tanımada önemli noktalar taşır.
Anadolu’nun
en önemli danslarından olan halayın kökeni ve işaretleri ilginçtir. Yazılı
kaynaklarda M.Ö.8000’lerde Kazakistan’da, M.Ö.5000’lerde Mezopotamya’da yapılan
kazılarda halaya serçe parmaklarıyla girmiş gravür ve figürlere rastlanabilmektedir.
Altaylara kadar götürülen tarihi kaynaklarda görülen halay, çizimlerde de
gösterildiği gibi belli bir ateş çevresinde toplanan çembere girmiş insanları işaret eder. Orta
Asya’da Allay diye de adlandırılan halayın Allı- Yallı gibi isimleri de
mevcuttur.
Halay,
özünde bir ritüeldir. Orta Asya’da, Güneş ve Ay’ın dahası maniheist inanç
dünyasının bir öznesidir. Ritüelin kodlarında yer alan parmak tutumu, el
kenetlemesi ayindeki birlikteliği; halayın yürüyüş yönü ise dünyanın dönüşünü
sembolize eder. Orta Asya’dan Makedonya coğrafyasına kadar yayılım gösteren
halay, tarih boyunca dayanışmacı ibadeti ve dayanışmacı toplumu anlatma
noktasında bir kültür kodu olarak öne çıkar.
Anadolunun
her coğrafyasında oynanan halay, halklara göre de farklı figürlerle işlenir.
Mezopotamya’da halay daha karışık figürler içerir. Ki bu, Mezopotamya
halklarının dini açıdan çok fazla kesişim noktaları olmalarıyla açıklanabilir.
Ezidi, Keldani, Kürt, Nusayri, Ermeni halkların gündelik yaşamlarındaki
davranışlarının da işlenebildiği Mezopotamya halayları, Orta Asya kültürlerine
göre daha kalabalık ve yanaşık düzendedir. Zira coğrafyada yaşayan halkların
aileleri geniş aile türleridir. Ve geniş ailelerin tarihsel klanları
içerisindeki kalabalık olma hali halk danslarına da yansır. Bugün bile aşiret
düğünü diye olgusallaşan durum, bu coğrafyadaki ailelerin bir arada olma
duygusunu tarihten bugüne koruyarak getiren en önemli tarihsel reflekstir.
Kafkas
coğrafyasına çıktığımızda, halaya nazaran bireyselliği öne çıkan ve savaş
temalarının bolca yer aldığı sert ve hızlı oyunlar görülür. Doğanın halk
danslarına etkisi önemlidir. Kafkas halk danslarında oyunun hızlı olması, soğuk
iklimlerde bir ısınma eylemi olarak da değerlendirilebilir. Aynı şekilde
savaşçı temanın vurgulanması, bireysel oyunlarda erkek karakterlerin sıklıkla
başvurduğu bir hayatta kalma mücadelesinde rüştü ispat etme çabasıdır.
Kafkasya
coğrafyasının kadına verdiği özel önem danslara da yansır. Aynı oyun içerisinde
erkek hızlı ritimle dans ederken, kadın daha sakin, daha küçük ancak seri
adımlı bir dans sergiler. Ve erkeğin, kadının etrafında dönmesi ve kadına
sırtını dönmemesi de Kafkas halklarının kadına verdiği değerin kutsal olarak
değerlendirilmesinin sonucudur. Kadın Kafkasya halklarının en önemli direk
noktasıdır. Kültürü aktaran da yaşatan da kadındır. Ve tüm zorluklara karşın,
figürler naif, yumuşak geçişlidir.
Burada
parantez açılması gereken dans ise Laz halklarının oynadığı horon dansıdır. Çepnilerin
Karadeniz üzerinden yerleşmesiyle halay figürleri bu bölgeye gelmiştir. Horon,
bir halay türeviyken Romalıların icat ettiği tulum sazıyla farklı bir mistik
hava bürünmüştür. Horon oynanırken, horon başının nidaları şaman ayini
yöneticileri kamların nidalarına benzer. Yine aynı şekilde horon esnasında
ayakların yere vurulması topraktaki kötü ruhları kovalamaya yönelik bir figür
olarak çeşitli anlatılarda sıkça rastlanılan bir değerlendirmedir.
Dansların
dünya coğrafyasına yayılış biçimi, toplumların dayanışmacı mı bireyselci mi
olduğunu da gösterir. Avrupa coğrafyasında bireyselleşmenin özellikleri ile
dans biçimi de bu bireysellikten etkilenmiştir. Got, Vizigot, Germen yaşam
alanlarında halk dansları sayıca daha az insanlarla ve bireysel figürlerin öne
çıktığı çoğunlukla bir kadın bir erkeğin karşılıklı figürlerle enstrümandan
ziyade ritmin ve sesin öne çıktığı danslardan kurulur. Topuk vurma, çığlık ve
nida atarak kolkola girme figürleriyle bireylerin kendini gösterme alanına
dönüşen danslar, bugüne kadar gelmiştir.
Dünyada
halk danslarının, halkların tarihiyle ilgili ipuçları barındırdığı örnek sayısı
da çoktur. Brezilya’da Capoeira dansının ortaya çıkışında Afrikalı kölelerin
etkisi yadsınamaz. Kölelerin hayatta kalması için geliştirdiği savunma
reflekslerini dans ritimleriyle buluşturmasıyla ortaya çıkan Capoeira, bugün
kültür ürünü olarak pazarlanan bir hale dönüşmüştür. Samba ise daha modern bir
çağ ürünüdür. Ve niteliksel olarak capoeiranın bir türevi şeklinde
değerlendirilir.
19.yüzyıl
dansları daha çok politik kültür üreten danslar olmuştur. Capoeira gibi Tango
da içerisinde politik bir kültürleme
süreci yaşar. Avrupa’daki savaşlardan, kıtlıklardan ve ekonomik sürüklenmeden
kaçan Avrupa İşçi Sınıfının grupları, Latin Amerika’ya yerleşerek burada
hayatlarını idame ettirmeye çalışmıştır. Bu grupların ortaya çıkardığı ve
aslında aristokrasinin değil, işçi sınıfının dansı olan tango ortaya çıktığı
1800’lerin sonunda yeterince karşılık bulamasa da bugün benzeri kültürleme
süreci ile Latin Amerika coğrafyasının ve özellikle de Arjantin’in en önemli
ithalat ürünü olmuştur.
Sonuç:
Halklar,
dans eder. Dün,bugün, yarın. Ve bu dansların kökeninde dönemine göre tarihi,
dini ve etnik ritüeller vardır. İlk insanın yaşam yolculuğunda önemli bir durak
olan müziğin keşfi, dansları da ortaya çıkarmış ve danslar içinden çıktığı
toplumların kimliği olmuşlardır. Bu kimliklerin, günümüzde yaşanabilir
kılınması müziğin ve ritmin popüler kültürden çok sosyokültür alanındaki
izdüşümüyle mümkündür. Kültür, tüketilen bir nesne değil, yaşatılan bir özne
olarak ele alınmalı ve bu özne zamanın içinden beslenmelidir.

Yorumlar
Yorum Gönder