PEN ÖDÜLLÜ ÖYKÜ
Hitler
Fakülteye Girseydi Ne Olurdu?
Avusturya’da soğuk, insanı sokakta
kalmış bir köpek yavrusu gibi titretirken Viyana Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi internet sitesinden bir duyuru yayınladı: Adolf Hitler Bursu’nun
kayıtları başlamıştır.
Tüm dünyada ilk olarak resim sanatıyla
başlayan ve güzel sanatlar kapsamında genişleyen bu burs için öğrenciler sıraya
giriyor, her sene ödülün popülaritesi artıyor ve bu bursu kazanan öğrenciler
dünyada büyük bir onur nişanı sahibi oluyordu. Viyana Üniversitesinin yılda bir
kez verdiği bu bursun; Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu Unicef tarafından da
“bursiyerlerin kendi bünyelerinde 1 yıl staj yapmak kaydıyla” finanse edildiği
düşünüldüğünde Nobel’i geçtiği çok açıktı.
Hitler Almanya’da doğan bir çocuk
olarak yaşamını sürdürürken tüm dünyaya yayılan anti semitizmin bir gün
kendisini de bulabileceği endişesi ile kendini Viyana’ya atmıştı. Çocukken
Berlin sokaklarında kibrit kutusuna sürrealist çizimler neşreden Hitler
sonraları çizimlerini kartpostallara yapmaya başlamıştı. Bir Fransız subayın
Bourdeux’daki sevgilisine Berlin’den attığı kartpostal Hitler’in kendini
gösterdiği bir çalışmaydı kuşkusuz. Subayın sevgilisi Bourdeux’da sanat tarihi
okuyan bir Alman’dı ve Hitler’in çalışmalarında gizlenen Almanya’yı
görebiliyordu.
Fransızlar, Almanya’nın Ruslarca işgal
edilmesinden korktukları için özellikle başkent Berlin’de sıklıkla istihbarat
amaçlı toplantılar yapıyor, elde ettikleri bilgileri raporlaştırıp Alman
yöneticilere aktarıyordu. İşte bu amaçla çalışan Fransız Genç Subaylar
Teşkilatı üyesi olan Dumont sevgilisi Eva’yı Bourdeux’da bırakarak Berlin’de
toplantılara geliyordu. Eva’yla da toplantıya gelmek için bindiği trende
tanışmıştı.
Hitler’in kartpostalları Eva’nın eline
ulaştığında Hitler 21’ine gelmiş bir delikanlı, Eva ise Sanat tarihi öğrencisi
19’unda bir genç kadındı.
Dumont ilk kartpostalı yolladığında
25’inde bir üsteğmenken Brandenburg kapısının Reichtag’a bakan yüzünde bir
seyyar satıcı olan Hitler Viyana’ya gitmeye karar vermişti. Eva, Dumont’a
yazdığı bir mektupla kartpostala olan hayranlığını açıkça belli etti ve
Dumont’tan bu kartpostalcı çocukta başkaca örnekleri varsa kendisine
ulaştırmasını istedi.
Dumont, Brandenburg kapısının ayağına
geldiğine ağzında yarım sigarayla gitmek üzere yola koyulan Hitler’i gördü.
Kırk yıldır aradığı bir yitiğini bulan adam edasıyla seslendi:
Adolfff...
-Üsteğmen Dumont, nasılsınız?
-Teşekkürler bu hazırlıklar da neyin
nesi?
Viyana’ya gidiyorum, orada
konservatuar sınavlarına gireceğim. Ne zamandır bunun için para
biriktiriyordum.
-Demek Viyana’ya gidiyorsun Adolf. Ne
harika bir haber bu! Bak ne diyeceğim, elindeki tüm kartpostallar için 250
frank veriyorum, gururlu bir genç olduğunu biliyorum, o yüzden yardım kabul
etmeyeceğini de biliyorum. Tüm kartpostalları bana sat. Bu sayede sana da
yardımım dokunmuş olur, ha ne dersin?
Sigarasını diliyle olabildiğinde ileri
fırlatan Hitler, çantasında kalan kartpostallara baktı. Hepi topu 10
kartpostal. Hitler tanesini 5 marka satıyordu. Frank olarak tanesi 2,5 ten
hepsi 25 Frank ederdi. Ve üsteğmenin bu teklifi karşısında şaşkınlığını
gizleyemedi.
-Bu,bu… çok büyük bir para bu. Bunu
neden yapıyorsun, kab..kabul edemem!
-Yo Adolf. Bu çalışmaların zamanı geldiğinde
paha biçilmez olacak. Sende olağandışı bir yetenek var. Bunu zaman gösterecek,
eminim Viyana’dakiler de anlayacak bunu.
Hitler gururunun bu kadar okşanması
karşısında başını hafifçe öne eğerek “teşekkürler, monsieur” diyebildi.
Cebindeki 200 marka eklediği 250 frankla iki saat sonra kalkacak Viyana treni
için gara doğru yürümeden evvel, Dumont’a sarıldı ve “bu iyiliğini hiç
unutmayacağım üsteğmen” dedi. Ceketinin iç cebinde sakladığı ve annesini
resmettiği kartpostalı Dumont’a hediye ederken, “Vatherland” dedi. Anavatan! Bu
annemi hatırladığım güzel çalışmalardan biri. Lütfen bunu al ve sevgiline
benden bir hediye olarak kabul et, dedi. Kartpostaldaki resimde üst üste
devrilen iki ayağıyla Brandenburg, tam ortada kendi anlatımıyla Rhein nehri ve
insanların boğuluşunu kusursuz yerleştirmişliğiyle büyük bir rahme benzeyen
annesinin tasviri duruyordu.
Dumont bu nazik hediye karşılığında
şaşkınlığını gizleyemedi. Anneyle eş değer kılınan bir vatan figürü onun için
çok saçmaydı çünkü o Fransa’da doğmayan bir Fransız’dı. Ama hediye için
teşekkür etti, imzalamasını istedi. Hitler’in imzaladığı ilk çalışmasıydı bu:
Eva’ya annesine sıkıca sarılma dileğiyle.
Tren Viyana garına yanaştığında
Hitler’in kafasındaki tek soru fakülteye kabul edilip, edilmeyeceğiydi. Hitler
yaptığı çalışmalara sonuna kadar güveniyordu bir babanın çocuklarına duyduğu
kusursuz güven gibi. Fakülte dekanı ketumluğuyla nam salmış bir sanat
tarihçisiydi. Adolf’u endişelendiren de buydu.
Jürinin karşısına 7 eserle çıkan
Adolf, kalbindeki çarpıntıyı şakaklarında hissediyor, oksijen tüpünün beyne
pompaladığı oksijen sonucu ortaya çıkan o duyguyu tanıyordu.
Adolf’la birlikte Viyana Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne 4 kişi başvurmuştu. İkisinin Yahudi
olduğu bilindiği ve jürinin Yahudilerden nefret ettiği göz önüne alındığında
şansı %50’ydi.
Sonuçlar açıklandığında Adolf A+ ile
Viyana’ya kabul almıştı. Artık hayat onun için kurtuluş kapısını aralamıştı.
Viyana Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinin en gözde öğrencisi olmayı başaran
Adolf Hitler, kısa sürede sürrealist milliyetçiliği bir akım haline getirmiş ve
bu alanda zirveye oturmuştu. Viyana’da aldığı bu 5 yıllık eğitim süresinde
Avrupa’nın önemli ödülü olan ve o zamanlar sadece sanatçılara verilen
Michelangelo ödülünü almış ve ünü artık sanat tarihine girmişti.
Üniversitedeki son senesinde Adolf,
akademik hayata devam etme kararı almış ve Sanat tarihinde sürrealist
milliyetçilik akımını kendisiyle özdeşleştirmişti. Adolf Hitler akımı diye de
bilinen bu akım Hitler’e 35’inde profesörlük getirmişti. O artık Viyana’yla
sınırlı kalmayan Avrupa’nın Rönesans’tan sonra çıkardığı en bilinen ressamıydı.
Sürrealist milliyetçilik akımının
öncüsü olarak Uzakdoğu’da yaşanan Çin-Japon savaşı onu cezbetmişti. Dünyanın
atom bombasını keşfetmesine karşılık Hitler tüm dünyada silahsızlanma akımını
şiddetle savunuyor, tablolarında olası bir savaşın yaratacağı yıkımı işliyordu.
Japon istilasını anlattığı Nürnberg 945 tablosu artık tüm dünyanın bildiği ve
atom bombası kullanılması durumunda nelere mal olacağının anlatıldığı bir
şaheserdi. Dünya hızla savaşa doğru giderken, Adolf Hitler tüm dünya
devletlerine ve halklarına “savaşa karşı sanat” çağrısı yaptı. Bulduğu slogan
tün dünya halklarının Adolf Hitler’i otorite kabul etmesine yol açtı: İçinizdeki
nefreti kağıtlara dökün!
Dünyanın her yerinde gençler,
Hitler’in bu sözünü kendi dillerinde yazıyor duvarlara sanatın sembolü olarak
sola yatmış A harfi çiziyordu. Hitler bu dönemde dünyada hızla yayılan
silahsızlanma akımına öncülük ediyor, savaş bölgelerine gidip sergiler açıyor
ve sergilerinde savaşların yaratacağı yıkımı işliyordu.
İngilizler savaş hazırlığı yaparken
Hitler savaşın Avrupa’ya girmesinin facia olacağına inanarak Avrupa temalı
sergiler açmaya karar verdi. Gittiği her ülkede binlerce kişi tarafından
karşılanıyor, insanlar bu büyük savaş karşıtıyla tanışmak için birbiriyle
yarışıyordu.
Temmuz 1947’de Bilbao’ya sergi açılışı
için gittiğinde olası bir İspanya-Fransa savaşının yaratacağı sonuçları anlatıp
halkı savaş karşıtlığı konusunda bilgilendirirken konferansın ardından kısa
saçlı bir kadın yanında belirdi.
"Merhaba."
"Merhaba hanımefendi."
"Ben Eva Braun, Dumont’un kız arkadaşı."
Hitler elindeki su bardağını yaşadığı
şaşkınlık yüzünden yere düşürdü. Böylesi bir sürprizi hiç beklemiyordu kuşkusuz.
Eva o zamana kadar aldığı tüm kartpostalları Hitler’e çıkardı. Almanya anca
böyle anlatılabilirdi, dedi. Saklamışsınız! Ne kadar mutlu oldum,, dedi. 250
Franklık kartpostallarını da görerek.
Kahve iki Alman’ı biradan daha çok
yakınlaştırırdı. Hitler bu genç kadına kahve içme teklifi yaparken aklından
güzel bir sohbetten fazlasını geçirdi. Bilbao’da München’li bir işletmecinin
açtığı kahve dükkanını bildiğini, arzu ederse orada bu hoş sohbete devam
edebileceklerini söyledi. Almanya’da en güzel kahvenin München’de yapıldığı
düşünülürse Eva’nın bu teklifi reddetmesi Hitler için çöküş olacaktı.
Eva hiç tereddüt etmeden, ne zaman
gidiyoruz, dedi. Her şeyin istediği gibi gittiğini gören Hitler’in haydii sesi
mermer duvarlı salonda yankılandı.
Kafede kahve eşliğinde başlayan
sohbet; resimden sanattan ve kartpostallardan açılmışken Almanya’da diğer tüm
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi baş gösteren savaş tehlikesi konuşmanın seyrini
değiştirdi. Paul von Hindenburg’un savaş kışkırtıcısı politikaları iki Alman
tarafından da eleştiriliyor, dünya kamuoyu Hindenburg’a karşı Hitler’in safında
yer alıp, Hinderbug’u Hitler’i dinlemeye iknaya çalışıyordu. Eva karşısında
oturan bu ufak tefek adamın gözlerine Almanya’ya duyduğu sevgiyi hissedercesine
baktı. Bir süre devam eden sessizlikten sonra Hitler, Dumont’u sordu.
Sigarasını yakan Eva, Dumont’tan ayrıldığını 6 ay sonra da Ruslar tarafından
öldürüldüğü haberini aldığını söyleyince Adolf Hitler, bu çok ağır bir trajedi
diyebildi. Gözlerinde biriken yaşı Eva’nın mendiliyle silerek.
Bir saatlik buluşma ikiliye 5 dakika
gibi gelmişti ve üstelik Hitler’in Avusturya’ya dönmesi gerekiyordu. Eva’ya işi
olup olmadığını sordu. Eva üniversitelere kabul beklediğini belirtince Hitler
tartışmasız bir katılıkla, “kalk ol zaman benle geliyorsun! Viyana’ya
gidiyoruz” dedi. Eva’nın şaşkınlığı gözlerinde hissedilirken “ asistana
ihtiyacım yok, iyi bir asistana ihtiyacım var” sözlerinin kahve fincanındaki
titreşimi görülebiliyordu.
Viyana’ya gelir gelmez kabul için
evrak hazırlayan Eva, Hitler’e hiç parasının olmadığını ve haliyle kalacak
yerinin de olmadığını söyleme gafletine düştü. Hitler bir diktatör gibi;
"itiraz istemiyorum, bende kalacaksın ev ikimize bile büyük gelir, konu
kapanmıştır!” diyince Eva; Hitler’in zamanında Dumont’a sarıldığı gibi Hitler’e
sarıldı. Böylece aralarındaki ilişkinin ilk aşaması da başlamış oluyordu.
Dünya Çin-Japon gerilimine
yoğunlaşırken Rusya’nın batıya kök söktüren tavrı Amerika’yı çileden
çıkarmıştı. Türkiye’ye füzeleri yerleştiren Amerika, Rusya’yı bununla tehdit
ederken Rusya’nın hamlesigecikmemiş Ruslar da Küba’ya füzelerini dikmişti. Her
iki ülkenin de atom bombası stoğu olduğu ve füzelere kimyasal başlık takmayı
düşünüldüğünde yeni bir dünya savaşının kapıda olduğu açıktı. Hitler tüm olan
biteni Eva’yla birlikte takip ediyor, sıklıkla ona danışıyordu. Bu arada ikisi
arasındaki yakınlaşma da artmış ve çift evlenme kararını vermişti.
1 Eylül 1947’de nikahları kıyılacak
olan çiftin önünde dünya savaşı gibi bir risk vardı. Hitler daha fazla
bekleyemedi. Avrupalı aydınlarla birlikte Rusya’nın önde gelen yazarlarından
Gorki’yi de alarak Milletlerarası Aydınlar Konferansı’nı topladı. Tüm dünya
devletlerinin de gözlemci yollanmasının istendiği davet ile Hitler savaşa karşı
Milletlerarası ittifak yapılması gerektiğini deklare etti. Konferansa katılan
ülke temsilcileri bu zamana kadar ikili diplomasi hamleleriyle ilerlerken
Hitler’den gelen bu teklif herkesi cezbetti. Tüm dünyada gerginlik ortamının
kalkması, füzelerin çekilmesi, sivil halkın hayatlarının güvence altına
alınması gibi önemli maddelerden oluşan deklarasyon tüm katılımcılara imzaya
açıldı. İnanılmaz bir şekilde herkes tarafından metin tartışmasız kabul edildi.
Bürokrasisi sonradan belirlenmek
kaydıyla oluşturulan yeni yapı Birleşmiş Milletler adıyla dünyaya ilan edildi.
Hitler şimdilik başarmış ve tüm dünyayı savaşa sokmadan ortak akılda
buluşturmuştu.
Dünyaya ilk daveti yapan Amerika,
Rusya’yı baş konuk olarak ağırlamak istediklerini belirterek Birleşmiş
Milletlerin ilk toplantısını New York’ta yapabileceklerini toplantıda
önermişti. Tüm dünyanın ekonomik olarak zorda olduğu bir anda güçlü kalmayı
başaran Amerika’da toplantı yapmak, herkes için uygun bir seçenekti.
Hitler’in fikir babası olduğu
Birleşmiş Milletler, New York’taki ilk toplantısını Hitler’in açılış
konuşmasıyla yaptı. Kürsüye çıkan Hitler’in konuşması kısa ve özdü: “… tüm
dünya halkları birbirine eşittir, hiçbir halkın diğerine üstünlüğü söz konusu
edilemez. Dünya devletlerinin temel görevi dünya barışını sürdürülebilir kılmak
ve dünyadaki açlık ve kıtlığı ortadan kaldırmaktır. İnanıyorum ki Birleşmiş
Milletler bu ihtiyaçların hepsine cevap verecek kadar güçlü olacaktır.
Kurtardık dostlar, dünyamızı hiçbir çocuğun ölmediği bir yer haline getirmeyi
başardık. Bundan sonra bize düşen, tüm dünyada sanatla özgürlüğü ve barışı
kucaklamaktır!”
Beyaz bir bayrağın üstüne özgürlüğü
temsil etmesiyle sembolleştirilen mavi nokta bir süre Birleşmiş Milletler
bayrağı olarak kabul edildi. Eva’yla yalnızca 5 yıl evli kalan Hitler, dünyanın
en büyük barış elçisi, 1952 yılında evinde açık kalan ocaktan sızan tüp gazla
zehirlenip hayatını kaybetti. Vefatı tüm dünyayı derinden sarstı. Bu kadar
trajik bir ölümü hiç kimse bekleyemezdi. Birleşmiş Milletler aldığı kararla tüm
dünyada 3 günlük yas ilan etti.
1953’e gelindiğinde B.M. Genel
Sekreteri Viyana’da Eva’yı ziyaret etti. Eva bu ziyarette Hitler’in Berlin’de
Dumont aracılığıyla ulaştırdığı Vatherland-Anavatan kartpostalını genel
sekretere gösterince, genel sekreter şaşkınlığını gizleyemedi. Avustralyalı
genel sekreter baktığı kartpostaldaki ayrıntıyı fark etti. Sürrealist bir
çalışmayı en iyi sürrealist bir çalışma yapan ressam bilebilirdi. Ufacık
kartpostalda Hitler perspektif sanatı anamorphinin tüm inceliklerini kullanmayı
başarmıştı. 30 derecelik açıyla kartpostala bakıldığında yıkılan köprünün
üstünde PEACE yazısını görmüştü. Bu kartpostalı almak için Eva’dan izin isteyen
sekreterin kafasındaki tek şey Birleşmiş Milletlerin bayrağını bulduğuydu.
Hitler’in Vatherland kartpostalı
dünyanın en büyük ressamlarınca dev bir tuvale kopya edilerek BM üyelerinin
önüne geldi. Bu tablo oy birliğiyle kabul edilmek suretiyle genel kurul
salonuna asıldı ve Vatherland BM’nin yeni bayrağı oldu.
İşte bugün, dünyaca ünlü barış elçisi
Adolf Hitler Viyana Üniversitesince yaşatılmaya devam ediyor. O’nun adına
açılan burs programı tüm dünyadan başvurular alırken programdan mezun olanlar
da Hitler gibi dünya barışına katkı sağlamak için çaba sarf ediyor. İşte tüm
dünyada 1960’tan beri verilen Adolf Hitler ödülünün sahiplerinden bazıları:
Ronald Reagan( Amerikalı sinema
sanatçısı ve iyi niyet elçisi)
George Bush ( Dünyaca ünlü nefesli
çalgılar virtüözü)
Kim J. İl ( Koreli toplumsal gerçekçi
sinema yönetmeni)
Saddam Hüseyin ( Iraklı ressam-
Kübizm’in Ortadoğu’daki tek ismi)
Muammer Kaddafi ( Libyalı Nobel ödüllü
ekonomist)
Tayyip Erdoğan ( Türkiyeli Siyaset
Felsefecisi)
*PEN 2014 YENİ SESLER ÖYKÜ YARIŞMASI BİRİNCİSİ
Yorumlar
Yorum Gönder